yeraltıedebiyatı

__________________________________________________________

yeraltıedebiyatı
beş para etmez hikayeler | hoşa gitmeyecek anılar | uyduruk şiirler |
her şeye rağmen | hayatta kalma mücadeleleri |
açılmayan yerler | verilmeyen haklar | görülmeyen şeyler |
köşebaşı kavgaları | bi sarımlık cigaralar | yalnızlık |
anlatamayış | arayamayış | bulamayış | ve daha niceleri
-uzaklaş, durma kaç!

__________________________________________________________

8 Şubat 2013 Cuma

doz aşımı



Felsefenin fazlası zarardır. Felsefe bir kerteye kadar iyidir, hoştur, yararlı olduğu kerteyi aşacak kadar derinlere gidersek çileden çıkar, kötüleşiriz; herkesin inandığı, uyduğu şeyleri küçümseriz; herkesle doğru dürüst konuşmaya, herkes gibi dünyadan zevk almaya düşman oluruz.


yaşam mı düş mü



Yaşamı bir düşe benzetenlerin sandıklarından çok daha fazla hakları var galiba. Düşte ruhumuzun sürdüğü yaşam, gördüğü iş, kullandığı güç uyanık durumumuzdakinden hiç de aşağı kalmıyor. Kuşkusuz düşteki yaşam daha gevşek, daha bulanık, ama aradaki fark hiç de gecenin karanlığı ile gün ışığı arasındaki fark gibi değil;
hayır, daha çok karanlıkla gölge arasındaki fark gibi...


yanlışlık, yanılsama ve körinanç



Bir kişinin yanılması bütün halkın yanılmasına yol açar, bütün halkın yanılması da sonradan teklerin yanılmasına. Böylece yanlışlık elden ele geliştikçe gelişir, biçimden biçime girer; o kadar ki işin en uzağındaki tanık, en yakınındakinden daha çok şeyler bilir; olayı son öğrenen ilk öğrenenden daha inançlı olur.

O halde size şunu soruyorum: ''Ya yanılıyorsak?''


alışkanlıklar üzerine


Olabilecek bir şeyleri bana hiç şaşmazmış gibi yutturmaya kalktıkları zaman o şeylere karşı nefret uyandırıyorlar bende.

Nice alıştığımız şeyleri bize yeniden gösterseler, en olmayacak şeylerden daha garip gelecektir bize onlar. Fakat gözlerin alışkanlığı ile kafalar da her şeye alışır, her an görmekte olduğumuz şeylere şaşmayız, nedenlerini aramayız onların.

Alışkanlıkların uyuşturuculardan aşağı kalır yanı yoktur.

eğitim üzerine



Çocuklarımıza kendi dünyalarında, önce sekizinci kat göklerdeki yıldızların ve devinimlerinin bilimini öğretmek büyük bir saflıktır. Bizi para tutkusu, mevkii tutkusu, saygısızlık, geri kafalılık kendi içimizde yıkarken gidip de dünyanın dönüşüyle mi uğraşacağım?

Çocuğa, daha akıllı ve daha iyi olmasına yarayacak şeyleri öğrettikten sonra mantığın, fiziğin, geometrinin ne olduğunu anlatırız. Böylece kafası işlemeye başladıktan sonra seçeceği bilimin kolayca hakkından gelebilir.

Çünkü; evet, belki başkalarının hazır bilgileriyle bilge olabiliriz. Ancak sadece kendi aklımızla akıllı olabiliriz.

''Eğitim aklı geliştirmektir, belleği doldurmak değil!''


ödev üzerine


Ödev mi? Ödevleriniz, koşulsuz özgürlük arayışınız ve kendinize olan sevginizin yerine geçebilecek kadar önemli mi? Siz kendi kendinize erişemediyseniz, görev dediğiniz şey; sırf kendinizi büyütmek için kullandığınız kılıftan başka bir şey değildir!

Görev ve sadakat sahte görüntülerdir, arkasına saklanılan perdelerdir. Kendini özgür kılmak kutsal bir hayır demektir, ödeve bile.

Siz kendiniz olmak istiyorsunuz. Kaç kere özgürlüğü hiç tanımadığınızdan yakındınız. Sizin iyiliğiniz, ödeviniz, sadakatiniz; bunlar sizi hapseden duvarlar. Bu küçük erdemler sizi yok edecekler. Kendi kötülüğünüzü tanımak zorundasınız. Kısmen özgür olunamaz: iç güdüleriniz, özgürlük özleminiz: odada kapalı tutulan vahşi köpekleriniz; hepsi de özgürleşmek için feryat ediyorlar.

İyi dinleyin, hâlâ duyamıyor musunuz onları?

-kendisine yukardan bir yerden bakmasını istedim.


hedefler



Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav.

Hedefler mi? Hedefler kültürün içindedir, havanın içindedir. Siz onları solursunuz. Beraber büyüdüğüm bütün delikanlılar aynı hedefleri soludular. Hepimiz daha ileri tırmanmayı; başarı, zenginlik ve saygınlık elde etmeyi istedik. Bunları herkes isterdi.

Hiçbirimiz oturup kendimize hedef belirlemeye çalışmadık; onlar zaten önümüzdeydi; zamanımızın, arkadaşlarımızın, ailelerimizin doğal sonuçlarıydı.


hiç



Hiçbir şey her şey demektir! Güçlenmek istiyorsan, önce köklerini hiçliğin derinlerine gömmeli ve en yalnız yalnızlığınla yüz yüze gelmeyi öğrenmelisin.

Bu an sonsuza dek varlığını sürdürür ve tek seyirciniz siz, yalnızca sizsiniz.

Asıl çelişki, sizin çelişkiniz, kendinizi hakikati aramaya vakfetmeniz, ama keşfettiğiniz şeyin görüntüsüne dayanamayışınız.

''İnsanın pussuz, yıkanmış, arınmış bir bakışı olmalı ki hiçlikte gizlenmiş o gizli ışıltıyı görebilsin.''


yüceliğe erişmek



Gururlu bir yüceliğe erişmek isteyen ağaç fırtınalı hava ister. Yaratıcılık ve keşif de acıda saklıdır. Dans eden bir yıldız doğurmak isteyen, önce kendi içinde büyük taşkınlıklar ve kaos yaşamak zorundadır.

''Ancak güçlüler ve yüceliğiyle alay edebilenler mutsuzlukla dans edebilir!''

-bu düşüncelerin ardında daha derin ve daha karanlık kaygılar yatıyor-

''Zira aslında kimse kimseye yardım edemez; insan kendine yardım etme gücünü kendi içinde bulmalıdır.''

Kendimiz sandığımızdan çok daha zenginiz; ama bizi ordan burdan alarak, dilenerek yaşamaya alıştırmışlar. Kendimizden çok başkalarından yararlanmaya zorlamışlar bizi. Ve zamanla kendimizi unutmuşuz, yaşıyoruz ama bilmiyoruz yaşadığımızı.

Zenginliği yalnız gösterişlerde, süslerde püslerde görüyoruz. Bizim dünyamız gösteriş üzerine kurulmuş; insanlar üfürükle şişiyorlar yalnız, balonlar gibi hoplatılarak durabiliyorlar yukarda.

Oysaki insan kendindeki eksik ve cılız değerleri, üstelik insan hayatının hiçliğini hesaba katarak düşünecek olursa, hiçbir değeriyle övünmeye kalkışmaz.

''Başka bir yaratıkta görülmeyen özel bir hastalıktır kendinden nefret etmek, yüz çevirmek..''


uçmak üzerine



Uçmak istiyorsunuz, ama uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Size önce yürümesini öğretmek zorundayım ve yürümeyi öğrenmenin ilk adımı, kendi kurallarına uymayan insanın başkaları tarafından yönetilmek zorunda kalacağını anlamaktır. Başkalarının kurallarına uymak, insanın kendisini yönetmesinden çok, hem de çok kolaydır.

''Ve; birisi kanatlarınızı kırdıysa eğer, yaralı kuş rolüne soyunacağınıza; yürümeyi deneyin!''


köprü



Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür; bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam: ''Bu köprüyü geçip bana gelir misin?''

İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin; sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer; bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde, sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın.


dostluk üzerine



Bizi düzeltmek isteyene kollarımızı açacak yerde yumruklarımızı sıkıyoruz.

Ama ben dostlarımın bana sert davranmasını istiyorum. Sen bir budalasın, saçmalıyorsun, desinler bana. Ben, dostlar arasında açık, yiğitçe konuşulmasını isterim; dostların düşünceleri neyse sözleri de o olmalı.

Dostluk kavgacı olmadı mı, sağlam ve cömert de değildir.
Nazlı, yapmacık bir hava, birini kırma korkusu dostluğa rahat nefes aldırmaz.


3 Şubat 2013 Pazar

bazen;



''Gizli bir yaşamın, ikili yaşamın karmaşıklığı beni mahvediyor. Yine de artan bir hızla bunu yaşıyorum.''

Zihnime sahip olamıyorum; tuhaf ve sefil düşünceler saldırıp zihnimi işgal ediyor. Sonuç olarak kendimi küçük görüyor, dürüstlüğümden kuşku duyuyorum. Aslına bakılırsa, onların beni hapsetmelerine hınçlanıyorum. Cesaretim de yok (belki var). Yaşamımı değiştirmeye ya da bu şekilde sürdürmeye yetecek cesarete de sahip değilim (belki). Yaşama nedenimi artık bilemiyorum, bir amacım kalmadı.

Bir şey yapmalıydım ve saplantıma doğrudan saldırmayı denedim.

Saplantıma doğrudan saldırmak! Bu beni mahvediyor. Bütün yaşamımı tüketiyor. Şimdiki anı yaşamıyorum. Ya geçmişte ya da asla olmayacak bir gelecekte yaşıyorum. O'nunla ilgili saplantımın yüzeysel şeylere takılıp kalmama sebep olduğu ve daha derin, daha karanlık düşüncelere yer bırakmadığı kesinlikle doğru.

''Kendini kandırıyor: Seçim yapıyor, ama yaptığı seçimdeki adam olmayı reddediyor..''

Bu adam belki çok derinlere bakıp kendi varlığının korkunçluğunu gördü. Evet, belki çok şey gördü! Belki zamanın her şeyi ezip öğüten o koca dişlerini gördü. Ya da kendi önemsizliğini -yalnızca bir zerreden ibaret olduğunu- ya da yaşamın geçiciliğini ve raslantısallığını gördü. Duyduğu ham bir korkuydu ve dayanılmazdı. ...

Çok geçmeden bütün varlığı bu değersiz ıvır zıvırla doldu. Zihninin, soylu fikirler için yapılanmış geniş bulvarları bu çöplüklerle tıkanmaya başladı. Bir zamanlar büyük fikirler düşünmüş biri olması ile ilgili anıları giderek bulanıklaşıyor ve solup gidiyordu.

''Bir yerlerde bir yanlış olduğuna dair içini kemiren bir endişeyle kalakalmıştı ve sanki aradığı cevap oradaymış gibi çöpleri eşeleyip duruyor..''

-bu düşüncelerin ardında daha derin ve daha karanlık kaygılar yatıyor-




1 Şubat 2013 Cuma

hilekâr


Bir kadına aşık olduğunda, senin yalnızca iyi yönlerini görmesini istersin. Doğal olarak kendinle ilgili bazı şeyleri saklarsın, yani seni kötü gösterebilecek şeyleri.

Oysa ben size bunun tam tersini yapın derim; ya da hiçbir şey yapmayın!


''Acıyı nasıl yeniden içten yapmalı?''